23 Ekim 2016 Pazar

BİR PAZAR SABAHI

Yorgunum bu aralar.Saatler çabuk geçiyor sanki. Zaman arkasına bakmadan alıp başını gidiyor. Geriye de hiçbir şey bırakmıyor. Bir pazar sabahı hiçbir şey başlamamış ve sanki tüm umutlar bitmiş gibi görünürken açtım sabaha gözlerimi. Hiçbir şey değişmemişti. Güneşin parıltısını engelleyen perde pencereyi tam örtmüş . İçeriye aydınlığın düşmesini engellemişti.Oda sessizdi. Yine bir sabah daha kalp ağrım eşlik etmişti bana.Tekrar kapadım gözlerimi . Sonsuza kadar açmamak için kapatılan göz kapaklarıydı bunlar. Olmadı olamadı. Yutkunurken her defasında Piraye geldi birden aklıma. Nazım'ın Piraye'si. Yıllarca süren bir aşkttan sonra bir hastane odasında perdelerini çeken ama ölene kadar da sandıkta saklanacak bir aşk ..Yıkıldı Piraye Münevver'i görünce. Ama kimbilir ne umutlarla gitti ora? Aklından neler geçirdi? Nazım ne düşündü peki? Yıkıldı mı? Bitmiş bir aşkın ve alevlenen yeni aşkının ardından ne düşündü ? Peki ya Mecnun Leyla için çöllere düşerken aklından neler geçirdi? Umutsuzluk,çaresizlik kapladıysa yüreğini ne yaptı? Dünya bu fani. İçinde nice aşklara kapı açtı nice aşıklara türküler söyletti. Aşk işte imkansıza duyulan sevgi. Kavuşamayınca aşk kavuşunca meşk olurmuş.

22 Ekim 2016 Cumartesi

Sarmaşık

Uçurum ve ben. Ölmek ister mi insan canı yanmasın diye . Kalbim sızlıyor. Umudumun kuşunu kaybettim bulamıyorum. Ağlamak istiyorum sonra gitmek . Uzaklaşsam buralardan çözülür mü bir şeyler? Duymuyorum ki kendimi. Yalan söylüyor. Dememesi gereken şeyleri aklıma getiriyor yapmasın. Tahir ile Zühre , Leyla ile Mecnun olmasın. Bu dünya kötü. Aşklarını alsınlar gitsinler. Gece hüzünlüdür dostum. Yıldızların aydınlatamadığı geceyi güneşe birakmayın. İnsanı yalnız bırakmayın.

17 Ekim 2016 Pazartesi

BAŞLIKSIZ

Neler geçti hayatımdan kimler eksildi ? Bilmiyorum saymadım hiç. Fark etmedim gittiklerini birden sıradanlaştıklarını. Her nefes alışımda biraz daha boğuluyorum bazen. İnsanlar boğuyor beni tutsaklar dibe çekiyor. Duyduklarım ,yaşadıklarım bitsin istiyorum. Yalnız en uzak yerde , kimsenin bilmediği sesinin yetişmediği yerde tek başına yaşamak istiyorum . Üzüntü olmasın ,göz yaşı olmasın hayatımda. Yoruldum ben kabuğumda kendi içimi çürütmekten. Hiçbir şey kalmamış gibi geliyor bazen. Bir kapı tıkırtısı ardından gelen çocuk gibi yüzümde anlamsız soğuk karanlık bir ifade var. Üşüyorum . O çocuk pencereye doğru ilerliyor elindeki gaz lambasının ışığı pencereye vuruyor. O pencereye ilerliyor. Pencereye vuran simasına yaklaşıyor kendini daha iyi görmek için. Yine aynı soğuk ifade. Odanın köşesine çömeliyor gaz lambası hala elinde. Birini bekliyor gelmeyen birisini. Yerdeki taşlara bakıyor . Sadece bakıyor. Hiçbir şey yok. Kendisi yok . Kaybolmuş boşlukta sanki. Yere bir damla düşüyor sonra bir damla daha. Tutamıyor içindeki acıyı nefreti tutamıyor çocuk. Ağlıyor sadece ağlıyor. İçi kendinden çıkana kadar ağlıyor. Kimse duymuyor sadece kendisi biliyor. Çocuk hiç susmadı insanlık da hiç durmadı zaten.

22 Eylül 2016 Perşembe

GÜLÜCÜK

Bak ay yine gökyüzünde geceyle uyuyor. Herkes uyuyor güneş gidince. Bu bir duyuru mu yoksa? Fesleğen ve kurbağanın tek benzerliği yeşil olmalarıyken neydi insanlari birbirinden farklı kılan? Bir çocuğun gülümsemesiydi insanı mutlulukla birleştiren. O zaman neden çıkmıştı savaşlar mutlu çocuklar ülkesinde? Bir yıldız kaydı bak yine lünaparktaki gondolda. Palyaço da ağlamadi hiç aslında.İnançlar ülkesinde bir çocuk hayallerini şekerleme yapıp uçtu bak umut balonuyla. Hiçbir rüzgar da söndürmedi onu. Biraz gülücük sadece ..

29 Temmuz 2016 Cuma

MASKEN VE SEN

Iskalıyorum ... İstedigim her neyse artık onu görmüyorum.Dikkatim başka seylere kayıyor ,oyalanıyorum. Her insanda olan maske bende de var biliyorum. Kimseyi suçlalayamam yaptığım şeyler için.Benim seçimim benim kararlarım.Maske, büründüğümüz yüzü saklamak için insanların takmamızı istediği bir ruh hali aslında.Su gibi saf olamıyoruz hiçbirimiz. Hayatta yaşamanın kuralı haline getirdiğimiz takıntılarımızı ruhumuza zincirleyip öylece bırakmışız onu.Çığlık büyük ,içindeki suskuna cevap ver. Küçük bir çocuk olma,geçmişe dönme.Belki de biz insanoğlunun hatası budur;çocukluğunun acısını hatırlaması. Sen, ölene kadar devam edecek döngünün içine girersen orda kaybolursun. Sana hayatı sev demeyeceğim. Çünkü hayat sevilmeyecek kadar bulanık ve iki yüzlü.Bunu eminim balıklar ve papatyalar da biliyordur. Bazen onları örnek alman gerekebilir. Bir balık gibi hafızan kısa süreli olsa ve hiç üzülmesen. Ya da bir papatya gibi bahar zamanı açılsan ve kimse sana karışmasa daha mutlu olmaz miydın? Maske sadece palyaçolarda vardır ve unutma onlar perde kapanınca senin arana karışan normal bir insandır. Hayat bir ilizyondan ibaret ve sen onun palyaçosu bile değilsin.

7 Temmuz 2016 Perşembe

KARDEŞ

Ayşe o gün yeni ayıcığıyla sabaha uyandı. Babası ona ,o daha uykudayken kollarının arasına iliştirmişti küçük ayıcığı. Sabah yanında bulduğu ayıcığa o kadar çok sevinmişti ki hemen arkadaşlarına göstermeli ve onlarla oyun oynamalıydı. Sonra odasına küçük kardeşi Zeynep geldi. O da sevinmişti küçük ayıcığı görünce.Kollarını ayıcığa doğru uzatırken aplasının kendisini yitmesiyle sendeleyip yere düşmüştü. Bu onun için bir hayal kırıklığıydı. Çok sevdiği aplası ayıcığı ona tercih mi etmişti yoksa. Göz yaşlarını sildi küçük Zeynep ve bir şey olmamış gibi aplasının peşinden gitmeye başlamıştı. O yürüdükçe ayıcıkla oynama hayalleri kuruyor daha çok seviniyordu. Aplası ve arkadaşlarının yanına gittiğinde, onların küçük ayıcığa hayranlıkla nasıl baktıklarını kollarında teker teker gezdirdiklerini izledi. Hevesle yanlarına gitti sonra. "Ne oynayacağız bugün?" diye sordu. Ama aplası onu oyna almak istemiyordu ve "sen bizimle oynayamazsın !" diye sert bir yanıt verdi. Zeynep ısrar edince onun canını yakmıştı ,hem de diğer arkadaşlarının yanında. Bu daha çok üzmüştü Zeynep'i ,istenmiyordu çünkü. Ama o ne hayaller kurmuştu babasının aldığı ayıcıkla ilgili. İsmini bile bulmuştu şimdiden adı Benekli olacaktı. Yürüyerek ağlamaya başladı. Göz yaşlarını silecekti ama diğer elinde annesinin hazırladığı ekmek vardı. Koydu onu duvar kenarına ve aplasıgilin görmeyeceği yerden onları gizliden izlemeye başlamıştı. Kalbi kırılmıştı ,üzülmüştü ama oyun başkaydı. Oynamasada izleyecekti işte.Yağmur yağmaya başladı sonra ,çocuklar eve girmeye başlamıştı.Evdekiler meraklansın diye hatta aplası onu arasın diye girmedi içeri küçük Zeynep. Biraz zaman geçince annesigil dışarı çıkıp ken disini aramaya başladılar.Belliydi korkmuşlardı. Ama o asıl aplasını merak ediyordu. O çıkmamıştı daha. Aplası dışarı çıkana kadar bekleyecekti.Ta ki annesi onu bulana kadar. Sırılsıklam olmuştu.Annesinin azarlamasına rağmen o onları duymuyor aplasının ke disi yokken ne yaptığını merak ediyordu. İçeri girdiğinde aplasının ayıcığa sarılıp ,ağladığını gördü. Hem de boş televozyon ekranına bakarak. Televizyonda nevardı da ağlıyordu ki diye düşündü. Bir şeyler söylüyordu bakarak. Biraz daha yaklaştı onu duymak için. "Allahım lütfen gelsin,ona bir şey olmasın,oyuncağım onun olsun ,korkuyorum " diyordu. Bunu hep tekrarlıyordu Ayşe televizyon ekranından kardeşinin yansımasıni görünce gidip hemen sarılmıştı ona. Oyuncağı ona uzatıp "Al senin olsun,ama bir daha gitme " demişti. Sıkı sıkı sarılmışlardı birbirlerine,sanki hiç ayrılmayacaklarmış gibi. Yıllar geçti sonra Zeynep Ayşe'ye neden boş televizyon ekranına bakarak ağladığını sorduğunda yanıt onu güldürmüştü. Televizyon ekranına bakınca yalnızlıktan korkmamak da neydi?

29 Nisan 2016 Cuma

CAY DEMLE

Bahar geldi artık. Ağaçlar neşeli,kuşlar en güzel sesleriyle dallarda son hazırlıklarını yapıyor. Uykucu hayvanlar son rüyalarını görüyor. Ve sen insanoğlu bahar hazırlıklarına sen de başla artık . Güne mutlu uyan mesela. Güneşi her sabah kuşlarla birlikte karşıla. Koy o kan kırmızısı sıcak cayını , yanına da ne istersen işte. Ama her sabah bir cay demle. Ah o cay, her derde deva. Mutsuz musun ,hasta mısın, derin düşüncelere mi daldın bir bardak cay hepsine deva. Doğanın dile dökülmüş hali sanki. Ondan bir yudum alınca icine doğan o mutluluk hiçbir yerde yok inan bana. Şekersiz iceceksin bir de şekerli olunca onun tadını alamazsın zaten.Bekleme yapmayacaksın ona acır hemen yüzünü ekşitir hemen ,şaka yapmıyorum ciddiyim.Ateşten geldiği gibi de içmeyeceksin hemen , Aceleciliği de sevmez bizim cay . Bekleyeceksin ki bardakla uyumlansın ,ruhu bütünleşsin tadını versin . Her şeyin bir adabı olduğu gibi cayın da vardır. Edebiyat da yaptırır bak.“iki çay söylemiştik orda, biri açık, keşke yalnız bunun için sevseydim seni.'' demiş Cemal Süreya . …çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen… diyor Aşık Veysel.…çaycı getir ilaç kokulu çaydan, dakika düşelim senelik paydan… demiş Necip Fazıl .Büyük ustaların bile mısralarına konu olmuş bizim cay. Her yere uyumlu anlayacağınız. Belki de cay hayatın kayıp puzzle parçasıydı biz fark edemedik. Diyeceğim o ki cay deyip geçmeyin
edebiyatı var evveliyatı var ...

13 Nisan 2016 Çarşamba

ELİZA

Adı Eliza kendi ülkesinin kralicesi. Bencil biraz,kıskanc aynı zamanda. Başkalarının hayallerini kıskanır Eliza. Başkalarının duygularına önem vermemesi nedendir bilinmez ama .Sadece kendi kalbini dinler yıldızlı gecelerde. Sabah olunca unutur ama .Cabuk sıkıldığından her şeyden tek bir şeye bağlı kalamaz. O bunu secmedi ama bu onun mu sucu ?Sıkıldığında istediği insanı kendisinden uzaklaştırır ,kaybedince de bir cocuk gibi ağlayıp onu geri ister. Denize attığın bir şey geri gelmezki ama,akıntılar onu sürükler başka diyarlara ,bilinmeyen yerlere götürür. Sen de uzaktan bakarsın işte öylece , sessiz ,gözlerini ona dikip sonsuzluğa gidip kaybolmasını beklersin.Eliza'da da öyleydi. Elizanın yüreği bir denizdi dipsiz ,ucsuz bucaksız bir denizdi. Her akıntı vardı işte yüreğinde. Adını bilmediği,tanımadığı,sadece onun sevdiklerini sürükleyen akıntılar. Yıldızları dinlerdi işte, akıntı birini daha sürüklediğinde. Onlarla ne konuşurdu,onları dinler miydi bilinmez ama yıldızlar etkilerdi galiba onu . Yıldızlar parlaktır ,insanların yaşam anahtarlarını taşıdıklarından. Cember şeklindedir yıldızlar bunu kimse bilmez Elizadan başka .Cünkü yıldızlar cember olup birbirlerine o kadar iyi kenetlenirlerki , denizlerdeki akıntıları etkileyebilsinler iclerindeki yaşam anahtarlarıyla. Her insanın hikayesi bir yıldızdadır ,kimi de taşıyamaz hikayeyi intihar eder işte öylece. Akıntılar getirmez sonra yıldızların istediklerini. İşte o zaman ülkede kıtlık,kuraklık başlar. Üzüntü,sessizlik hakim olur ülkeye. Ta ki o ülkeye yeni biri gelip kapıyı calana dek.Eğer bir gün Eliza'yı görürseniz deyin ki ''artık misafir alma şu gönlüne ,hem ona yazık hem sana yazık'' beni ve yıldızları dinlemiyor belki sizi dinler. Ona kendi hayallerinizden bahsetmeyin sakın .Kapılıp gidiyor sonra düşlere.Onu hayalleriyle bırakırsanız gercekliğiyle catışır , gerceği söylerseniz kendisiyle. Ne kadar mutlu ,neşeli görünsede gece olunca kendi icine cekilir. Kapanır,sessizleşir.O'nu anlamak cok zordur.O özgürdür.Kimseye bağlı kalamaz .Bu yüzden yalnızdır. Eliza'yı yalnız insanların yanında görürsünüz zaten.

20 Mart 2016 Pazar

YILDIZ KAYMIŞ

Bir yıldız daha kaydı gökyüzünde.Biraz serbest biraz sıskaydı sanki.Şarkı mı söylüyordu yoksa şiir mi? Bilemedim tek bildiğim yalnız öldü. Yıldızlar ölürken ses çıkarmaz ki!Çıkarırlar da duymaz mıyız yoksa! Acı bir çığlıktır belki kim bilir. Evet evet belki de onların çığlıkları bizim icin dayanılmaz olacağından ses uzayda yayılmıyordur belki de. Hayatta da yıldızlar kayıyor,bakmayın siz. Ohoo hem de ne yıldızlar. Keşfedilmemiş bir köşede sessizce beklemiş sonra da gitmiş yıldızlar. Küsmüşlerdir belki sessizce ağlayıp dönmemek üzere dünyayı terk etmişlerdir. Sigaraya alkole bile başvurmuş olabilirler. Dünyaya şöyle bir bakıp "Değmez buralara,insanlar kötü." deyip gittiler. Hırçın olabilirler miydi ki? Hırçınlıkla ne alakası var mı diyeceksiniz,kim bilir belki de vardır. Ben küçük bir çocuğu mutlu edince seviniyorum,yaşlı teyzeyi de karşıdan karşıya geçirince. Onlar icinde ben bir yıldız olmuş muyumdur? Bana küçük bir kız kraliçe gibisin dedi. Onun icin kraliçe kimdi?Nasıldı?Neye ,kime benziyordu ki? Ben bilmiyorum . Tek bir bildiğim var küçük bir kızın hayallerindeki kraliçenin kendisi olmuştum. Mutlu oldum buna , ben bir kraliceydim artık. Kücük çocuğun kraliçesi. Sonra, bir kız geldi,beni yanımdaki küçük öğrencilerle aynı yaşıt sandı;sizin öğretmeniniz daha gelmedi mi , diye sordu. O sırada ben 13 yaşında olmuştum. Üzülmeli miydim buna? 18 yaşındaydım ama 13 zannedildim. 5 yıl geriye gittim.Evet ben zaman atlamıştım ve bu güzel bir şeydi.Tekrardan çocuk oldum.O dakikaları 13 yaşındaki kız gibi yaşadım.Nasıl yaşanılır bilmezdim , zamanı geriye attım yaşadım ben de . Hiç düşünmedim ilerideki bana ne oldu diye . Gözlerimi kapadım ve on üc yaşımı bir daha bir daha yaşadım. Bazen yapıyorum öyle , zamanı atıyorum bir köşeye kim olmak ne zamanda olmak istiyorsam o zamana gidiyorum . Bir yıldız oluyorum ben de işte , zaman üstünde kayıp gidiyorum öylece. Bittiğimde bir şeyler olacakmış gibi sanki...

18 Mart 2016 Cuma

HAYAT BAZEN

Bazen sessizleşiyorum,öyle uzaklara dalmak benimkisi. Nedeni bilinmez.Belki de her şeydir nedeni. Çözüme ulaşamıyor hiçbirisi öyle sonsuza gidiyor işte. Bir hayal kuruyorum bazen,sonra bir yağmur damlası gibi çarpıyor bir yere yok oluyor öylece. Devamındakiler daha farklı oluyor kar kristalleri gibi. Çok üzüyorlarsa ses çıkarmaktan yoruluyorum dinliyorum sessizce . İçimdekileri dinliyorum. Bir şeyler anlatıyor.Herkesin bir iç sesi vardır ya yalnız kalmak istediğinde bile onu yalnız bırakmayan ha işte benimki de oturuyor benle dertleşiyoruz öylece. Ne o haklı ne ben konuşmak asıl maksat. Beni umuda bağlayan olaylar da oluyor. Hayata bağlayan bir ip gibi. Güçlendirdikçe insanlar daha derin nefes alıyorum,daha çok nefes çekiyorum. Öyle işte seviyorum yine de insanları. Bir tebessüme eriyorum işte. Kin tutamam ben,nefret de etmem. O zaman canım acır bilirim. Ne gerek var ki üzülmeye. Hayat şeker vermiş almamak olmaz şimdi.🍬😊

12 Mart 2016 Cumartesi

DEU FM

Bu akşam saat 10 'da DEU FM'deyim. İnternetten DEU FM yazıp dinleyebilirsiniz. Ya da uygulama indirebilirsiniz. Nostalji şarkıların çaldığı radyoda bana eşlik etmeyi unutmayın:)

11 Mart 2016 Cuma

BİRAZ DA SİZ

Düşünüyorsunuz... Yine bir şeyler düşünüyorsunuz. Ah şu beyne bir el atsak da biraz frene bassak. Sıkılsak da sıkılmasak da hep bir şeyler planlar ya geçmişi kurcalar ya da gelecekle ilgili fikirlerde bulunuruz. Gecen yine birden mutsuzluk bir hüzün çöktü üzerime, yemekhanede yemek yedikten sonra yurda gittim. Bizim yurdun önünde bir tek sandalye vardır. Nedendir bilinmez artık yalnız kalmak insanlar icin oraya konmuş herhalde . Bilmişler galiba , tek olamazdım zaten sıkılınca ya da hüzün çökünce çoğu insan yalnız kalmak ister. Neyse geçtim oturdum sandalyeye kulaklığı hiç takmadım.İçimdeki sese yön veriyordu bazı şarkılar. Onları susturup kendimi dinledim. Dinledim sadece yorum yapmadım bilmem belki yapmışımdır fark etmedim hiç onu. Dakikalarca oturup insanların yüzüne anlamsızca bakmıştım. En son samimi olup da sonradan konuşmadığım bir arkadaşımla da göz göze geldiğimizde aynı anlamsızlık ifadesi vardı. Sizde de olmuştur aklınıza getirin işte. O sandalyede o akşam yıldızların altında oturduğumda elime hiçbir şey geçmedi. Sadece biraz rahatladım ruhen. Bedenim hep yorgun zaten. Koşuşturmaca ,dersler,şehrin gürültüsü,dedikodular vs. hepsi bedenimi ve ruhumu yoruyor. Sizinde öyledir tahmin edebiliyorum. Yalnız değilim yine bu konuda da. Ah biz insanlar hiç yalnız olmadık ki. Yalnız olmayı cok istedik buna bir şey demiyorum ama olamadık. Olsak da en fazla birkaç saat dayanabiliyoruz. Şahsen ben denedim. Ben bir gün boyunca yalnız kaldım. Ve akşam 9'a doğru sıkıntıdan patlıyordum az daha yurt odasında. Birkaç saatlik küçük yalnızlıklar yeter bize fazlası zarar. Oturuyorum okulun kafesine bazen cay,simit ve telefonumla zaman geçirmeye çalışıyorum. Sonra bakıyorum ki etrafta herkes gülüp eğleniyor arkadaşlarıyla. Başlıyorum o zaman bir tanıdık gelsin de yanımda otursun diye dua etmeye. Konuşmak birileriyle zamanınızı paylaşmak o kadar güzel ki. Her şeye rağmen hem de. O yüzden gün içinde kendinize ufak kaçamaklar yapıp zaman tanıyın kendinize. Dinleyin ,kulak verin içinizdeki sese. Ama belli bir süre. Sonrası üzüyor sizi hayatı kurgulamaya kadar götürüyor. Düşünün ve yalnız kalın ;ama belli bir süre...

10 Mart 2016 Perşembe

AH BU EGO

Anlamıyorum işte insanları. Onlar çözülemeyen bir bulmaca gibi ya da eksik parcası olan bir puzzle gibi. Hep çıkarları icin bir şeyler yapıyorlar , kimseyi dinlemiyorlar.Üç maymun gibi;görmedim.duymadım,bilmiyorum oynuyorlar. Neden peki? Buna ne ihtiyacı var ki diye düşünüyordum ki aklıma ego geldi. Doğru ya insanların doyurmaları gereken birer egoları vardır.Bir tane midir peki insanın egosu yoksa daha fazla mı? Hadi bir tane olsa yine kontrol edilebilir günümüzde bunca sorun oluşmuşken sanmıyorum tek olduğunu. Birçok ,birçok ego. Bir de bunları birleştirip robot yapıyorlar sonra da fark etmeden o robotun himayesine giriyorlar. Ah şu insanlar! Gel konuşalım diyorum,anlaşabiliriz diyorum. Ya da alttan alalım diyorum. Ama hayır çevremde o kadar insan egosunun kölesi olmuş ki yapamıyorlar yapacakları varsa bile bu sefer gururu alet ediyorlar. Ne alakaysa artık. Ama insanoğlu işte bir şeyden caymak bir olayı saptırmak isterse elindeki tüm kozları ortaya döker. Canı istemiştir yapmıştır ,pardon egosu istemiştir yapmıştır. Peki neden bu ego bu kadar çok fazla ortaya cıktı ve insanları ele geçirmeye başladı? Onu ben de anlamış değilim bilirseniz içinizde tutmayın söyleyin , söyleyin...

BU GECE DOLUNAY

Dolunay var bu gece . Ne güzel ne saftır o . Çocukluğumdan beri hayallerimi süsler hep dolunay. Bazı geceler kurarım sandalyeyi balkona çekip uzun uzun dolunayı seyrederim. Onunla dertleşirim , tüm düşüncelerimi ona söylerim O da beni sessizce dinler. Ve belki de bazen kendisi de bana anlatıyordu gördüklerini,duyduklarını .Ben duymasam da ruhumun derinliklerine işliyordu kendi anlatacaklarını. Kim bilir ? O dolunay , sadece güneşten aldığı ışıkla aydınlatmıyordu kendini , bazıları buna inanabilir. Ama bence dolunayın ışığı insanların hayallerinden, düşlerinden besleniyordu. Tek ben değilimdir ona içini açan,isteklerini arzularını sunup onu dost bilen.İlk insandan beri o insanların hayallerinden besleniyor ve buna da devam edecek. Zarifliğin ve ihtişamın simgesi olan çocukların dedesi benim hayal arkadaşım.Bazen yalnız kalmak isterim ,kendimle baş başa kalıp dinlemeyi. İçimdeki sesin bana dediklerini ve doğanın bana diyeceklerini dinlemek isterim. Doğa öyle bir şey ki anlayamadığım cokca şeyi ona sorduğumda kulak verip onu dinlediğimde cevapları bulabilirim. Benimde doğada dinleyip cevap bulduğum çocukların dedesi hayallerimin dostu olan dolunay işte . :)

18 Şubat 2016 Perşembe

ENERJİ DIŞARIDA

Hayat bu işte ,sevinçleriyle üzüntüsüyle. Böyle bütün olmuş bir araya gelmiş. Zıt kutuplar ,zıt insanlar birbirini çeker ya hayatın bu iki duygusu da birleşmiş yaşamı içinde yaşadığımız hayatı oluşturmuş. Hep mutsuz olsaydık mutluluğun kıymetini bilebilir miydik? Ya da tam tersi. Bugün güne mutsuz başladım,pek keyfim yoktu. Hatta randevulaştığım arkadaşımla bile buluşmak istemiyor ,ertelemeyi düşünüyordum. Ama sonra giyindim ve dışarı çıktım. Güneş tüm ihtişamıyla gökyüzünde kendini sergiliyordu. Hava o kadar güzeldi ki yansıması da yeryüzüne vurmuş olsa gerekki yeryüzü de ayrı parıldıyordu . Kuşların sesi daha farklı geliyor,insanlar sanki gülücük saçıyordu. Hava çok güzel yaşam dolu kokuyordu. Hava kokar tabiki öyle de güzel kokar ki ! Çıktım dışarı ve şükrettim .Şükretmek daha bir mutlu etti beni. Ve bu da tüm günüme yansıdı. Güzel ve keyifli bir gün geçirdim. Oysa evde tüm gün dört duvar arasında kalsaydım günüm sıkıcı ve mutsuz geçecekti. Size tavsiyem evde canınız sıkılırsa, mutsuz olursanız çıkın dışarı ve hava alın. Evrenin harika bir enerjisi var. Ve bence evler bu enerjiyi yutuyor. Siz de o enerjiyle yutulmak istemiyorsanız çıkın gezin . Derin bir nefes alın ve şimdi bırakın. Daha iyi bir hayat için mutlu olun...

17 Şubat 2016 Çarşamba

TAŞLAR DÜŞERSE

Hiç sevdiniz mi? Sevmişsinizdir illaki. Sevme aşamanız o kadar dalgalı ve gel gitli olmuştur ki o sevgiyi hep yukarıda tutmuştur. Dalga oldukça daha yükseğe çıkmıştır,düşmemeniz için ipe daha sıkı tutunmuşsunuzdur mesela. O zaman kendinizi şiddetli bir fırtınada küçük teknesiyle okyanusun ortasında mahsur kalmış bir denizci gibi hayal edin . Ne yapardınız ? Yapacak bir şeyiniz yok gibi gözüküyor. Çünkü dalgalar o kadar kuvvetli ki kayığınızızın çivilerini gevşetmeye başlattı ve kayık su almaya başladı. Kaçınılmaz son , öleceksiniz ve köpek balıklarına yem olacaksınız muhtemel. Ancak bu pek iç açıcı bir sahne değil. Aman tanrım o da ne ? İleride hızla gelen bir gemi . O da size doğru geliyor. Kollarınızı havaya doğru kaldırarak sizi fark etmesi için hareketler yapıyorsunuz ve amacınıza ulaşıyorsunuz . Gemi bir halat yardımıyla sizi köpek balıklarına yem olmaktan son anda kurtarıyor. Pek iyi bitmeyecekmiş gibi görünen olay son bir anda değişti.Şimdi bununla sevme ve sevilme arasında nasıl bir bağ kuracağımı merak ediyorsunuz. O zaman gelin bakalım . Şimdi okyanusun ortasında mahsur kalan zavallı kayıkçı siz olun .İlişkiniz için her şeyi kendinizin gövdelediğini düşünüyorsunuz,azgın dalgalara karşı savaşıyorsunuz ama ne çare. Sona yaklaşmış gibi görünüyor bu ilişki . Ve siz de yavaş yavaş bu durumu kabullenmek üzeresiniz. Ancak hiç beklemediğiniz bir anda karşı taraftan bir hamle geliyor. Aranızda olan kuvvetli bağın bitmemesi için yardım size uzanıyor. Tabi bence sizde bitmemesini isteyeceğiniz için yardımı geri çevirmezsiniz. Biteceğini sandığınız ,üzüldüğünüz,hayal kırıklığına uğradığınız durum bir anda sizi mutlu edecek şekilde değişmiş oldu. İlişkilerinizde de hayatınızda hep böyle olur zaten. Hayatınızda tüm taşların döküldüğünü zannettiğiniz anda mucizelerin sizi mutlu etmesi dileğiyle...

24 Ocak 2016 Pazar

HAYAT İŞTE

Hayat işte... Bazen dediklerimiz isteklerimiz olmuyor. Bir hayalin peşinden gidiyoruz olacakmış gibi sanki. Bir film izliyoruz etkisinde kalıyoruz ,yalnızca birkaç dakikalığına ama. O dünya sanki gerçekmiş biz baş rolündeymişiz gibi yaşamak güzel hissettiriyor. Dediğim gibi yalnızca birkaç dakikalığına oluyor bu süreç. Sonra tekrardan eski yaşama kaldığımız yerden devam ediyoruz. Peki neden çoğumuz şimdiki yaşamımıza geri döndüğümüzde yüzümüz biraz daha asık,olduğumuz ana bakışımız daha mutsuz oluyor. O filmde güzel olup da bizim hayatımızda bizi mutlu etmeyen şey nedir? Aşk mı ,yaşam standartları mı yoksa başka bir şey mi? Bu soruları eminim sizde kendinize sormuşsunuzdur. Oysaki hayat bizim elimizde ,bizim kendi seçimlerimizle şekilleniyor. Filmlerde hoşumuza giden hayat standartlarını bizde oluşturabiliriz çok istersek. Çok istemenin altını çiziyorum burada. Çünkü güzel şeyler başarmak ve yaşamak için azim çok önemlidir tabi emek de. Toz pembe olmasa da hayat biraz azim ve emekle istediklerimizin birkaçını bize sunacaktır hayat ve yaşamın rengi değişecek daha da aydınlık bir hale gelecektir.Her şeyin istediğiniz gibi güzel ve sizin için daha hayırlı olması dileğiyle mutlu kalın ...