29 Nisan 2016 Cuma

CAY DEMLE

Bahar geldi artık. Ağaçlar neşeli,kuşlar en güzel sesleriyle dallarda son hazırlıklarını yapıyor. Uykucu hayvanlar son rüyalarını görüyor. Ve sen insanoğlu bahar hazırlıklarına sen de başla artık . Güne mutlu uyan mesela. Güneşi her sabah kuşlarla birlikte karşıla. Koy o kan kırmızısı sıcak cayını , yanına da ne istersen işte. Ama her sabah bir cay demle. Ah o cay, her derde deva. Mutsuz musun ,hasta mısın, derin düşüncelere mi daldın bir bardak cay hepsine deva. Doğanın dile dökülmüş hali sanki. Ondan bir yudum alınca icine doğan o mutluluk hiçbir yerde yok inan bana. Şekersiz iceceksin bir de şekerli olunca onun tadını alamazsın zaten.Bekleme yapmayacaksın ona acır hemen yüzünü ekşitir hemen ,şaka yapmıyorum ciddiyim.Ateşten geldiği gibi de içmeyeceksin hemen , Aceleciliği de sevmez bizim cay . Bekleyeceksin ki bardakla uyumlansın ,ruhu bütünleşsin tadını versin . Her şeyin bir adabı olduğu gibi cayın da vardır. Edebiyat da yaptırır bak.“iki çay söylemiştik orda, biri açık, keşke yalnız bunun için sevseydim seni.'' demiş Cemal Süreya . …çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen… diyor Aşık Veysel.…çaycı getir ilaç kokulu çaydan, dakika düşelim senelik paydan… demiş Necip Fazıl .Büyük ustaların bile mısralarına konu olmuş bizim cay. Her yere uyumlu anlayacağınız. Belki de cay hayatın kayıp puzzle parçasıydı biz fark edemedik. Diyeceğim o ki cay deyip geçmeyin
edebiyatı var evveliyatı var ...

13 Nisan 2016 Çarşamba

ELİZA

Adı Eliza kendi ülkesinin kralicesi. Bencil biraz,kıskanc aynı zamanda. Başkalarının hayallerini kıskanır Eliza. Başkalarının duygularına önem vermemesi nedendir bilinmez ama .Sadece kendi kalbini dinler yıldızlı gecelerde. Sabah olunca unutur ama .Cabuk sıkıldığından her şeyden tek bir şeye bağlı kalamaz. O bunu secmedi ama bu onun mu sucu ?Sıkıldığında istediği insanı kendisinden uzaklaştırır ,kaybedince de bir cocuk gibi ağlayıp onu geri ister. Denize attığın bir şey geri gelmezki ama,akıntılar onu sürükler başka diyarlara ,bilinmeyen yerlere götürür. Sen de uzaktan bakarsın işte öylece , sessiz ,gözlerini ona dikip sonsuzluğa gidip kaybolmasını beklersin.Eliza'da da öyleydi. Elizanın yüreği bir denizdi dipsiz ,ucsuz bucaksız bir denizdi. Her akıntı vardı işte yüreğinde. Adını bilmediği,tanımadığı,sadece onun sevdiklerini sürükleyen akıntılar. Yıldızları dinlerdi işte, akıntı birini daha sürüklediğinde. Onlarla ne konuşurdu,onları dinler miydi bilinmez ama yıldızlar etkilerdi galiba onu . Yıldızlar parlaktır ,insanların yaşam anahtarlarını taşıdıklarından. Cember şeklindedir yıldızlar bunu kimse bilmez Elizadan başka .Cünkü yıldızlar cember olup birbirlerine o kadar iyi kenetlenirlerki , denizlerdeki akıntıları etkileyebilsinler iclerindeki yaşam anahtarlarıyla. Her insanın hikayesi bir yıldızdadır ,kimi de taşıyamaz hikayeyi intihar eder işte öylece. Akıntılar getirmez sonra yıldızların istediklerini. İşte o zaman ülkede kıtlık,kuraklık başlar. Üzüntü,sessizlik hakim olur ülkeye. Ta ki o ülkeye yeni biri gelip kapıyı calana dek.Eğer bir gün Eliza'yı görürseniz deyin ki ''artık misafir alma şu gönlüne ,hem ona yazık hem sana yazık'' beni ve yıldızları dinlemiyor belki sizi dinler. Ona kendi hayallerinizden bahsetmeyin sakın .Kapılıp gidiyor sonra düşlere.Onu hayalleriyle bırakırsanız gercekliğiyle catışır , gerceği söylerseniz kendisiyle. Ne kadar mutlu ,neşeli görünsede gece olunca kendi icine cekilir. Kapanır,sessizleşir.O'nu anlamak cok zordur.O özgürdür.Kimseye bağlı kalamaz .Bu yüzden yalnızdır. Eliza'yı yalnız insanların yanında görürsünüz zaten.